KIRŞEHİR TANITIM SİTESİ

| ALTUNTOP.NET | DUYURULAR | HABERLER | TARİHİ OLAYLAR | RESİMLER | İLETİŞİM |

KIRŞEHİR TANITIM SİTESİ -- GÜNCELLENİYOR

KIRŞEHİR YARENLİKLERİ

ANA SAYFA

****

KIRŞEHİR’İN ADI

COĞRAFİ DURUMU

JEOLOJİK YAPISI

KIRŞEHİR'E ULAŞIM

FİZİKİ YAPISI

KIRŞEHİR'DE TURİZM

KIRŞEHİR GELENEKLERİ

KIRŞEHİR YEMEKLERİ

KIRŞEHİR TARİHİ

KIRŞEHİR EKONOMİSİ

KIRŞEHİR İKLİMİ

KAPLICALARIMIZ

TARİHİ ESERLERİMİZ

İLÇELERİMİZ

KIRŞEHİR MÜZESİ

HALK OZANLARI

YÖRESEL ETKİNLİKLER

MESİRE YERLERİMİZ
KIRŞEHİR MANİLERİ
MAHALLİ KELİMELER
MAHZENLİ ALİ EFENDİ
GÜMÜŞKÜMBETLİ KÜÇÜK SOFU
KIRŞEHİR KİTAPLARI
MEŞHUR KIRŞEHİRLİLER
****
KIRŞEHİR'DE YARENLİK
****
SEÇME ŞİİRLER
****
MAKALE SEÇMELERİ
****
****
KIRŞEHİR RESİM GALERİSİ
****
RUYET-İ HİLAL MESELESİ
RUYET-İ HİLAL MESELESİ
****

 SÖZÜN ÖZÜ
 Yazan: Duran ERDOĞAN

 

     
  *   
HALK KÜLTÜRÜNDE KIRŞEHİR YARENLİKLERİ
     Türkü, türkünün öyküsü, şiir, masal, hikâye, anekdot, destan, efsane, mani, ağıt, deyim, atasözleri, bilmece, dua, beddua ve halkın kullandığı kelimeler halk kültüründeki ortak değerler bütünüdür. Mümkün oldukça,ömrüm ifa ederse hepsine zaman içinde burada Yöremiz Kırşehir’den örnekler sunup, sizlerle birlikte notalji keyfi yaşamak istiyorum.
  
 İşte size   örnekler:
  

 
     *   BİZİ HARMAN ÇAYIRINA ÖRKLE KENDİMİZ YAYILIRIZ
     Olay, yokluğun ve kıtlığın hükümdar olduğu fi tarihinde Mucur’un Dalakçı köyünde geçer. Eskilerde Kırşehir üzüm bağlarıyla ünlüdür. Çünkü iklimi ve toprağı bağcılık için elverişlidir. Bu nedenle çokça pekmez üretilirdi. Hattâ bağcılıklarını kıskanan, başka yörenin bazı ard niyetlileri de kıskançlıklarından “Pekmez akıllı Kırşehirli” diyerek, yöre halkına takılmadan edemezlerdi. Her neyse;
        Dalakçı Köyü’nden Zalha (Zeliha) bacının da o yıllarda birkaç dönümlük üzüm bağı var. Baharda bu bağını belletmek için kendi köylüsü birkaç ameleyi bir hafta çalıştırır. Bağ belleyen amelelere de hergün madımak yemeği pişirir. Her gün madımak yemekten bıkan amelelerden birisi:
        “Zalha Bacı ! Sen her gün bu madımakları kazmak için çayıra gidiyon. Yıkayıp, temizleyip,yağ, tuz , katıp, pişirip bir hayli zahmete giriyon. Bu kadar emeğe, mesarife,eziyete ne gerek var? Ahırda ineklerin yularlarından getir, bizleri harman çayırına örkle, acıkınca biz kendimiz madımakları yayılır, karnımızı da doyururuz.” der.
  

 
  
  *   ŞEMSİ YASTIMAN AĞABEYDEN BİR NOSTALJİ
       Rahmetli Şemsi Yastıman ağabeyim Kırşehir’de Ortaokul öğrencisidir. Şosenin kenarında dalgın-dalgın yürürken, arkasından bir eşeklinin geldiğini ve ayak seslerinden kendisine iyice yaklaştığını farkeder. Sahibinin eşeği durdurmak için “Çüüüşşş” dediğini duyar. Sesi tanır ve durur. Dönüp eşeğin üstündeki adama selam verir. Eşeğin üstündeki adam tarih öğretmenidir. Öğrencisi Şemsi Yastıman’a:
“Sen yörü, Sen yörü, Sana demiyom !” der. *

    * Kaynak: Atila Erdemir, Lafın Tamamı Aptala Söylenir, Sayfa: 107, İstanbul 1998
   ** Not: Şemsi Yastıman ağabeyimin hayatının anlatıldığı kitapta yarenliklerin daha fazlası var.
   
 
   Sözün Özü: Dostlara şunu söylemekle kendimi sorumlu sayıyorum: Kırşehir’de doğup, büyüyüp burada yaşayan halk okumamış da olsa, ariftir. Şeyh Edebalî,Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Velî, Ahi Evran-ı Velî, Cacabey, Âşık Paşa gibi âlim, ulu Türkmen kocaları başta olmak üzere, pek çok Alperenleri bağrında yetiştirmiş Kırşehir, ‘Milenyum Çağı’nda Türkiyenin bir kültür kentidir. Buyurun, gelin, misafirimiz olun; kapımız ve gönlümüz ardına kadar açıktır.
     

 
   
*  İKİ ÜFÜRÜKLE BİR SABIR
    Derler ki büyüklerimiz: 
   Seyahatin ve taşımacılığın eşekle, develerle, katırlarla yapıldığı fi tarihinde Bizim Kırşehir’de ağalardan birisinin konağına birisi yatılı tanrı misafiri gelir. Akşam olur,sofra kurulur,meydan sinisinin etrafına erkekler bağdaş kurup otururlar. Âdet olduğu üzere çorbadan başlanır. Çorba ocaktan henüz yeni indirilmiş; dumanı üstünde, kaynar mı kaynar!.. Açlıktan iyice danikmiş (bitap düşmüş) misafir, besmele çekmeden mübarek çorbaya hızla kaşığı sallar ve aynı hızla midesine indirir. 
         Dolayısıyla, kaynar çorbadan aceleci misafirin ağızı, boğazı, bilcümle-tekmil sindirim sistemi yanar, kavrulur. Gözlerinden boncuk-boncuk yaşlar gelir. Konağın tavanına bakakalır. Erkekliğin raconunu bozmayan misafir hane sahibine: “Bu tavanı hangi usta süsledi. Konağı kaça malettiniz?” diye sorar. Ev sahibi de misafirin hem acınacak, hem de gülünecek durumunun ve acziyetinin farkındadır. Hemen taşı gediğine koyar: “Senin annıyacağın, bu konak bana ‘iki üfürüğünen, bir sabıra’ çıktı.” der.*
   Sözün Özü: Kültürümüzü zenginleştiren ve güzelleştiren bu tür sözlerin pek çoğu anonimleşmiş ve yöresel deyim olmuştur. Kültürümüzü anlatırken yaptığım ve yapacağım gaf ve sürçü lisan olursa, peşinen affola diyor; hoş görünüze sığınıyorum. Çünkü, mümkün oldukça böylesine söz ve deyimleri aslına ve o devirde kullanılan kelimelerle arzetmeye çalışacağım. Bir başka yöresel söz ve deyimi muhabbetimize konu yapabilmek umut ve temennisiyle... 
   
   

 
     * 
BENDEN DE MALLARI VAR !
      En büyük ağabeyim dindar yaşar ve sinirlendiğinde de çirkin küfür etmez; mecbur kalırsa karşısındakine “hayvan” anlamına gelen “mal” derdi. Bir oğlu var ki; küçükken nasıl mûzır, nasıl haşarıydı anlatamam. Yaptığı yaramazlıkları ağabeyimi çok kızdırır, ağabeyim de kendisini dövmez, ama yüzüne gayet sert bir bakışla “mal” derdi.
         Bizim yeğen, delikanlılık merdivenlerini bir-bir yürüyüp gün oldu askere gitti. Acemi birliğinde askerliğini yaparken, babasına yazdığı mektubunda aynen şöyle der:
        “Baba, memleketteyken yaptığım yanlışlıklara kızınca bana hep “mal” derdin. Bir görsen burda benden de ‘mallar’ var!”
    
   

 
   
 *  KURT FAKI – TOSUN ÇAVUŞ MUHABBETİ
      Yörede ‘Kurt Fakı’ namıyla bilinen nüktedan hemşehrimiz ‘Fakı’ emmi bir grup komşusuyla yakın bir köye başsağlığına giderler. Dönüşte de yol üstündeki Dalakçı Köyü’ne uğrayıp Tosun Çavuş’un kahvesini içmeyi kararlaştırırlar. Köye varmadan bir senaryo hazırlarlar. Akıllarınca Tosun Çavuş’a takılacaklar. Tosun Çavuş’ da bir hayli şişman, göbekli, malını damatlara bırakmak istemeyip hepsini kendi yiyen besili, tombul, tonton, şakacı bir tipik kişi... 
       Dalakçı’ya gelirler ve Kurt Fakı kafasının içindeki senaryoyu sahneye koyar:
   “Yolda gelirken bir kurt gördük. Nerde büyümüş, neyinen beslenmişse mübarek hayvan(!) tosun gibiydi !..” der. Bu tekmenin kendisine geldiğini anlayan Tosun Çavuş cevabı Kurt Fakı’nın alnının şakına çakar.
         “Yahu siz de hemen bir kurt fakı** bulaydınız, o köpekten(!) daha iyi kapardı kurdu” der.  
   * Fak: Tuzak,ağ, kapan, hile anlamlarına gelmektedir.
    

  
   
* ÜÇLER KAĞITÇILIK MÜESSESESİ
    Ankara’nın Sıhhıye semtindeki Atatürk Lisesinde okudum. Okul yolu üstündeki bir apartmanın giriş katında “Üçler Kâğıtçılık Müessesesi” adıyla kâğıt alım-satımı yapan bir işyeri vardı. Okul çıkışı, mûzır bir öğrenci cebindeki boya ile bu işyerinin tabelâsındaki ‘Üçler’ kelimesinin ‘ler’ini aynı renkteki boya ile sildi.. Böylece işyerinin “Üçler Kâğıtçılık Müessesesi” olan adı bir anda “Üç Kâğıtçılık Müessesesi” oluverdi. Ben bu mûzırlığa çok güldüm. Unutamadım.

 

  
 
*  ARKANDAN GENE EŞŞEK DERLER
      Genç, dinamik ve görev aşkıyla dolu olduğu anlaşılan ilin yöneticilerinden birisi ara-sıra köylülerin arasına katılıp onlarla sohbet etmeyi çok seviyor. Yokluğun ve yoksulluğun hüküm sürdüğü o devirde köylüler de yeri geldikçe, “Eşeği olmayan köylü eşekten de kötüdür” diyerek, eşeğin öneminden söz ediyorlardı ilin yöneticisine. Dolayısıyla köylülerin ağızlarından çıkan iki lâfın birisi mutlaka eşek oluyordu. Yönetici eşek sözünü kaba bulur, köylüleri uyarır:
      “- Bu binek hayvanına merkep deyiniz. Merkep sözcüğü zaten binek hayvanı (binit) anlamına gelir. Yani merkep demeniz daha uygun olur.” der. Köylüler zorlana zorlana merkep demeye özen gösterirlerse de... Ancak içlerinden biri de yöneticiyi uyarır: “Darılma amma beyefendi! Alışmış gudurmuştan beterdir. Şimdi yüzüne garşı merkep dediklerine bahma. Aha Sen Şehergediğini aşmadan arkandan gene eşşek demeye başlarlar. Bunların ipiynen guyuya inilmez.” der.
   
   Sözün özü:  Bir ‘dede’ tavsiyesiyle konuyu bağlamak istiyorum... Tecrübe konuşuyor!.. Atalarımız özlü sözlerden oluşan bu deyimleri lâf olsun diye boşuna dememişler... Eşinizin ve dostlarınızın yanında, boş kaprislerle, patavatsız sözlerle sizleri haksız yere aşağılayan birisinin iğrençliğini yaşadığınızda, kendinizi “eşekten düşmüş karpuza benzemiş“ gibi algılasanız bile; yaşanılan çirkinliği yapanın bu çirkefliğini “eşek inadı” sayıp, söylenenleri tekrarlanan “eşek şakası” sanıp, o kişiyi ancak “eşek cennetini boyladığı” zaman Cenab-ı Hakk’ın huzurunda affetmeyi düşünmelisiniz... Sizin kendisine olan sevginizin, saygınızın ve hatta hoş görünüzün değerini “eşekkafalı”lar “zebanilerin güllesini” alınlarının şakında “eşek tekmesi” gibi hissettikleri o ahîr zamanda ancak anlayabilirler... İnsanlık bizde kalsın...

 

 
 
MUCUR AÇLIKTAN ÖLÜYOR!

    * Hacıbektaş-Mucur arasında dolmuşçuluk yapan ve nüktedanlığıyla bilinen şoför Çerkez; Ramazanın Ağustos aylarına rastladığı çok sıcak bir yaz gününde Mucur’a yolcu getirir. Oruç tutmadığı savurduğu sigarasından belli. Mucur’da karnını doyuracak açık bir lokanta veya pide fırını da bulamamış. Yolcuları toparlayıp Hacıbektaş’a döndüğünde, gördüklerini ve yaşadıklarını duraktaki şoför dostlarına şöyle aktarmış:
    “Mucur’da öğleyin karnımı doyuracak açık bir yer bulamadım. Halkın benizleri solmuş, susuzluktan dilleri-damakları kurumuş, açlıktan nefesleri kokuyor. Şuna baksana Hacıbektaş öyle mi? Tüm lokantalar açık, bolluk-bereket var. Nankörlük etmeyin Hacıbektaşlı’lar, varın yurdunuzun kıymetini bilin !... Mucur açlıktan ölüyor !..”
 
 
 

 
 
 

         GÖNDEREN:   Duran ERDOĞAN , Kırşehir Anekdotları Yazarı
           
         * * * * * * * * * * * * * * *
   * MAKALEYİ GÖNDEREN SAYIN DURAN ERDOĞAN BEYE TEŞEKKÜR EDER
İZ...
      * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
     * * *  GÜNCELLEME TARİHİ :  18.04.2020   * * *
     

ANA SAYFA
****
İLETİŞİM
****
facebook sayfamız
****
****
Islam ve Bilim
 
İSLAM ve BİLİM
****
HABERLER
****
****
****
****
****
****
ANA SAYFA
****

  * * * * * * * * * *  * * * * * * * * * *

COPYRIGHT © 2011 BY ALTUNTOP.ORG/ Abdülhakim ALTUNTOP HER HAKKI SAKLIDIR.

Web hosting by Somee.com