1- Tarih Öncesi Çağda Kırşehir (Tunç Dönemi M.Ö. 3000-2000)
Kırşehir ve çevresinde yapılan
arkeolojik kazılarda Kırşehir’in tarih öncesi çağda, özellikle Tunç Çağı
döneminin etkisi altında olduğu görülüyor. 1943’te Hashüyük kazılarında ilk Tunç
Çağı’na ait beş-altı tabaka tesbit edilmiştir. Bu tabakalarda taş ve kerpiç yapı
temelleri, siyah renkli seramik parçaları, çömlek ve çanaklar bulunmuştur. Bu
kalıntılar bölgede ilk Tunç Çağı döneminin (M.Ö. 3500-2000 ) yaşandığını
açıklar. Hashüyük ve şehir merkezindeki Kale’de başlayan kazı çalışmaları ile
Kaman’a bağlı Çağırkan Kasabasında yapılan kazılardan yeni bilgilerde elde
edilebilir.
Çağırkan Kasabası yakınında bulunan Kalehöyük’ün tarihinin M.Ö
1750-600 yıllarına kadar uzandığı sanılmaktadır. Kazılar sonunda 25 metre
yüksekliğindeki höyük ve buradan çıkarılan iki büyük küp ve diğer buluntular,
yörenin tarih öncesi dönemini aydınlatır. Kırşehir’in kuruluşunu, ilk çağlarda
Anadolu’yu kuzey-batıdan, güney-doğudan bir baştan bir başa kesen eski ve işlek
bir anayolun ortasında bir durak ve yerleşme yeri olmasında, Asya’dan Avrupa’ya
giden önemli karayolları üzerinde bulunuyor olmasında, ayrıca Kapadokya
bölgesine de yakın olmasında arayan bilim adamları olmuştur.
2- Hitit Dönemi (M.Ö.1850-1200)
Kırşehir Hititler’in
yerleşim yeri olan Kızılırmak yayı içinde olduğundan, Hititler döneminin
Kırşehir’de yaygın bir şekilde yaşandığı kesindir. Kalehöyük’te yapılan
kazılarda yerleşim alanının en alt tabakasını Hitit döneminin teşkil ettiği
ortaya çıkmıştır. Bu kazılar sırasında erken ve geç Hitit çağlarına ait kalıntı
ve eserler gün ışığına çıkarılmıştır. Resmi veya saray yapılarına ait olduğu
sanılan duvar temelleri ile mühürler, takılar, seramik mutfak eşyaları ve Hitit
çapına ait çivi yazılı bir tablet parçası da bulunmuştur.
Kırşehir’e bağlı Sevdiğin
Köyü’nün 10 km. kadar kuzeydoğusunda bir Hitit Prensi’nin adının geçtiği yazılı
taş blok bulunmuştur. Bu taş blokun bir yol işareti olduğu ve yakınlarından
Hitit dönemine ait bir yolun geçtiği sanılmaktadır.
Kırşehir’de Hitit dönemi
tarihi için önemli bir belge olan ve “Malkayası” olarak bilinen bir yazıt
bulunmuştur. Prof. Dr. H. Th. Bossert bu yazıtı incelemiş ve bunun bir yol
levhası olduğunu açıklamıştır. Malkayası yazıtının bir yol levhası olması
Kırşehir’in de Hattuşaş’tan güneye inen yol üzerinde bulunması ilin Hititler
döneminde önemli bir merkez olduğunu açıklar. Bunun dışında yine Hitit
döneminden kalma önemli bir eser de Öküztaşı olarak bilinen Hitit Sunağı’dır. Bu
sunak, üzerinde bir adak havuzunun yer aldığı kare prizma bir gövde de iki öküz
başının bulunduğu bazalt taşından yapılmıştır.
1950’de yapılan Merkez
Kalehöyük’deki araştırmada Hitit dönemine ait çanak çömlek parçaları
bulunmuştur. M.Ö. 1600’lerden M.Ö. 1200’lere değin Hititlerin yaşadığı bu yöre
M.Ö. 675’e kadar Friglerin yönetimi altına girmiştir.
3- Frig Dönemi
Hititlerin zayıflayıp gücünü yitirmesi üzerine yöreye Frigler hakim olmuştur.
Kızılırmak ve Tuz Gölü’ne kadar sınırlarını genişleten Frigler, M.Ö.1200’den
itibaren başta Batı ve Orta Anadolu olmak üzere geniş bir alana yayılmışlardır.
Anadolu’da en uzun ömürlü
kültür, Frig kültürüdür. M.Ö. 8.asırdan başlayarak, Roma Dönemi sonlarında
Grek Kültürü hakim oluncaya kadar varlığını sürdürmüştür.
Frigler, kavimler göçü
sırasında Balkanlardan Anadolu’ya gelmişlerdir. Migdon ve Otreus
isimli kralların yönetiminde, Amazonları yenip, doğuya doğru kayarak Hitit
topraklarına hakim oldular. Polatlı-Yassahöyük’te kurdukları Gordion
şehrini başkent yaptılar.
Frigler M.Ö. 8.-6.
asırlarda gelişmeye başladı. Kral Midas zamanında Anadolu’da güçlü bir devlet
oldular. Etkisi 1000 yıl sürerek Anadolu’nun en uzun ömürlü özgün kültürü olan
Frig kültürünü meydana getirdiler. Anadolu’da bu kültür Roma Döneminde dahi
etkisini sürdürmüştür.
Kimmerler Frigleri
yenilgiye uğratınca Lidyalılar Anadolu’nun batı kısımlarını ele geçirdiler ama
Kırşehir’e kadar ilerleyemediler. Kırşehir daha sonra M.Ö.VII. yy.da Medlerin
egemenliğine sonra da Persler’in egemenliğine girmiştir.
4- Pers Dönemi
Med Devleti, M.Ö.550’de
Persler tarafından yıkılmış ve ardından Anadolu Pers hakimiyetine girmiştir.
Kırşehir, Perslerin Katpotukya (Kapadokya) yani “Güzel Atlar Ülkesi” adını
verdikleri bölgenin batısında yer alıyordu. Persler, vergi yoluyla yöreye hakim
olmuştur. Yöre halkı ise, ağır vergiler altında ezilince çeşitli kaleler yapmak
zorunda kalmıştır. Kırşehir ise bu çabaya girmemiştir. Çünkü toprakları çok
kıraçtı. Persler ise M.Ö. 334’de Büyük İskender’in ordularına yenildiler ve
Makedonlar Kırşehir’i ele geçirdiler. Yöre halkının ayaklanmasından sonra
Kapadokya kralı olarak M.Ö. 332’de Ariarates bağımsızlığını ilan etmiştir.
5-Kapadokya Krallığı Dönemi (M.Ö.
333-M.S. 18)
Kapadokya (Kappadokia)
Krallığı M.Ö. 333’de kurulmuştur. Bu krallık döneminde Kırşehir ve yöresi yoğun
bir baskı yaşamıştır. Komutan Evmenes ve Antipatos dönemleri ise bu kişilerin
Kapadokya bölgesini ele geçirme istekleri yüzünden savaşlarla geçmiştir.
Ariarates öldü. Büyük İskender’in ordusunu yenilgiye uğratan II. Ariarates ise
Kırşehir’in kuzeyine egemen olmayı başarmıştır. Daha sonra bu bölge toprakları
Orta Avrupa’dan Galat (Kelt) topluluklarının akınına uğramıştır. (M.Ö. 220-163)
Bu yüzyılın sonlarında Pontus Kralı Mithradaset buraları denetimine almıştır. Bu
dönemde yöre “Aquaesaravenea” adıyla anılıyordu.
İl M.Ö. 85 yılında Roma egemenliğine
girmiştir. Kapadokya yöresi M.Ö 18’de Roma İmparatoru Tiberius tarafından
Roma’ya bağlanmış ve Tiberius burayı eyalet yapmıştır. Kırşehir sınırları içinde
Kapadokya krallarına ait sikkeler bulunmuştur.
6 - Roma Dönemi (M.S. 18-395)
Kapadokya, Roma eyaleti
haline geldikten sonra yörede Hristiyanlık hızla yayılmaya başlamıştır. (3.yy.)
Buna karşılık Roma İmparatoru’nun desteklediği puta tapan rahiplerle
Hristiyanlar arasında büyük bir mücadele olmuştur.
Kapadokya bölgesinde III. ve IV. yy'lara
ait Hristiyanların sığınmak ve korunmak amacıyla yaptıkları pek çok yer altı
şehri bu sebeple ortaya çıkmıştır. İlimiz de ise bu döneme ait; Mucur İlçesi’nde
bulunan yer altı şehri, Merkez ilçeye bağlı Dulkadirli Kasabası’ndaki yer altı
şehri, Aşıkpaşa yer altı şehri, Kümbetaltı yer altı şehri gibi on tane yer altı
şehri bulunmaktadır. Kırşehir 395’e kadar Roma’ya bağlı kalmıştır. İlimizdeki
höyüklerin bir kısmında Roma dönemine ait çanak-çömlek parçaları ile bu döneme
ait sikkeler bulunmuştur.
7 - Bizans Dönemi (395- 1071)
Bizans döneminde
Makissos, daha sonra da Justinianapolis adıyla anılan Kırşehir’i aynı yüzyılda
yaşayan tarihçi Propokios’un bildirdiğine göre; Justinianus Kırşehir’i yeniden
imar ederek kent durumuna getirmiştir. Mazaka’da (Kayseri) ekonomik hayatın daha
canlı olması nedeniyle Kırşehir halkı buraya göç etmiştir. M.S. 605 yılında İran
Sasani Devleti, Kırşehir’i istila etmiştir. 626’ya kadar bölge Sasani ve Bizans
akınlarıyla sarsılmıştır. 647’de Emevi Devletinin Şam Valisi Muaviye Kayseri ve
Kırşehir dolaylarını işgal etmiştir.
Kırşehir Merkez İlçesine bağlı Taburoğlu
köyü yakınlarındaki Üçayak Kilisesi, Kaman İlçesi’ne bağlı Temirli Kasabasındaki
Kilise, Mucur İlçesi’ne bağlı Aksaklı ve Aflak köylerindeki Kaya Kiliseleri,
Akçakent İlçesi’ne bağlı Fakılı köylerindeki kiliseler, Mucur İlçe Merkezindeki
Manastır ve Keşiş Sarayı, Bizans dönemine ait mimari kalıntılardır. Kırşehir
civarında da Bizans dönemine ait kandiller, takılar, sırlı mavi ve sarı renkli
seramik eşyalara rastlanmıştır.
Bizans
Döneminde Karanlık Devir olarak bilinen (7. 8. 9. asırda), Anadolu’da iç
karışıklıklar, Arap akınları, Haçlı Seferleri yerleşim yerlerini harap
etmişlerdir. Bu dönemde insanlar korunmak için sarp tepelere kurulan kalelere
çekildiler. Buraları yaptıkları surlarla sağlamlaştırdılar. Evler, mabetler
yaptılar. İlimizde de Merkez ilçeye bağlı Çayağzı (Cemele) Kasabasındaki Cemele
kalesi, Yeşiloba Köyü yanındaki Buzluk dağındaki kale yerleşimi, Kaman İlçesine
Bağlı Ömerhacılı Kalesi, Demirli Kasabası’ndaki Baranı Dağının en yüksek
tepesinin yanındaki halk tarafındanda kale olarak adlandırılan Demirli Kalesi ve
Merkez İlçedeki Kaletepe bunlara birkaç örnek teşkil etmektedir.
M.S. 7. yy’da başlayan Arap akınları 9.
asra kadar sürdü. Arkasından başlayan Türk akınları 1071 Malazgirt Zaferi ile
Anadolu’yu Türk yurdu yaptı. Bizans’ın hakimiyetine son verdi. Orta Asya’dan
akın akın gelen Türk Aşiretleri Anadolu’ya yerleşerek bu toprakları
Türkleştirdi. Anadolu’da yeni bir devir başladı. Bu devrin adı ise Türk Devri
idi.
8 – Anadolu Selçuklu Dönemi (1071 – 1308)
1071’de Bizans’ı
yenilgiye uğratarak Anadolu’yu Türk yurdu haline getiren Türk orduları, Anadolu
içlerine kadar yayılarak Anadolu Selçuklu Devleti’ni kurdular. 1075’de
Kutalmışoğlu Süleyman Şah, Kırşehir’i topraklarına katmıştır. Anadolu’ya ve
Kırşehir’e gelen Oğuz boyları, yerleştikleri yerlere genellikle kendi boy, oba
ve yer adları ile kişi adlarını da vermişlerdir. Bugün Kırşehir içinde kasaba ve
köy adı olarak Oğuz boylarından “Çepni, Bayındır, Buğduz (Büğdüz), Karkın, Yazır,
Kınık, Avşar” boylarının adları ile oba, oymak ve diğer Türkçe adlar
yaşatılmaktadır.
Haçlı seferleri sırasında Orta Anadolu
toprakları elden çıkmıştır. Danişmentliler 1120’de Kırşehir’i kendilerine
bağlamış ve o dönemde Kırşehir “Gülşehir” olarak adlandırılmıştır. 1174’de
Kılıçaslan, Kırşehir’i yeniden Selçuklu Devleti’ne bağlamıştır. II. Kılıçaslan
1186’da Türk geleneğine uyarak devletin topraklarını on bir oğlu arasında
paylaştırınca Kırşehir, Muhiddin Mesud’a düşmüştür. Kardeşi Rukneddin Aslan
Konya’yı ele geçirdikten sonra Ankara ve Kırşehir’i de kendine
bağlamıştır.(1203). 1220’de Alaaddin Keykubat Mengücekler’in Kemah koluna son
vermiştir. Mengücek boylarından Muzaffer Muhammed’e Şebinkarahisar’ı kan
dökmeden teslim ettiği için Kırşehir’i tımar olarak vermiştir. Kırşehir bu
dönemde imar edilmiş ve bir kültür kenti haline getirilmiştir.
Moğol istilası döneminde Kırşehir, Moğol
ordularının yaylak ve kışlağı durumunda idi. Kırşehir Muzaffer Muhammed’e
verildikten sonraki dönemde Baba İshak çevresinde toplanan Türkmen boylarının
silahlanması üzerine Selçuklu Sultanı II. Gıyasettin Keyhüsrev 60.000 kişilik
bir orduyu yardıma çağırmıştır. Selçuklu ordusu Türkmenleri ve başında bulunan
Baba İshak’ı Kırşehir’in Malya ovasında yenilgiye uğratmıştır (1240).
1243 Kösedağ Savaşından sonra Moğollar
Anadolu’yu kesin bir şekilde hakimiyetleri altına aldılar. Sultan II. Keyhüsrev,
Şemseddin İsvahhani’yi Moğol sultanı Batuhan’a elçi göndermiş, anlaşma
yapılmasını sağladığı için o Kırşehir ita amirliği ile subaşılığına
getirilmiştir. IV. Kılıçaslan zamanında Caca oğlu Nureddin, 1262’de Kırşehir’in
subaşısı olmuştur. İl o’nun zamanında çok gelişmiş, bayındır bir İl haline
gelmiştir. Caca oğlu Nureddin Bey güvenlik ve barışa önem vermiştir. İlde
Cacabey Medresesi ve Külliyesini kurmuştur. Memluk Sultanı Baybars 1277’de
Anadolu’ya gelerek Elbistan’da Moğolları yenilgiye uğratmış, Selçuklu ordusunun
bir bölümü bu savaş sırasında Memluklulara katılmıştır. Cacabey de, kardeşi ile
Mısır Memluk Sultanı Baybars’a esir düşmüştür. Baybars, esirleri serbest
bırakınca Cacabey Kırşehir’e dönmüştür.
Cacabey, Türk halkının koruması, yüksek ahlaka
sahip olması özü sözü pek biri olması dolayısıyla Anadolu’da çok sevilmiştir. Öz
Türkçe konuşup Türk kültürünün ve eserlerinin Kırşehir ve Anadolu’ya yayılmasına
öncülük etmiştir. Cacabey XIII. yy.da Anadolu’da yaşamış olan diğer Türk
büyüklerinden Hacı Bektaş Veli, Mevlana Celalettini Rumi ile de görüşmüş, hatta
onların övgülerine bile mahzar olmuştur.
Nureddin Cacabey’in 1272’de Kırşehir’de
kurmuş olduğu Cacabey Medresesi onun adını ebedileştirmiştir. Bu medrese aynı
zamanda bir rasathane idi. Batı Türkistan’da Uluğ Bey’in rasathanesi ne ise
Selçuklular zamanında Kırşehir Cacabey rasathanesi de o derece önemli idi.
Bugün cami olarak kullanılan bu medresenin dış köşelerinde sütunlar, uzay
araçlarına benzetilmektedir. Cacabey medresesinde eğitim tamamen Türkçe idi.
Türk dilinin Fars kültürü içinde erime tehlikesi altında bulunduğu sırada
Cacabey, bir kurtarıcı olarak Türklüğü ayakta tutmuştur. Bu sebeple Ahi Evran,
Aşıkpaşa, Hacı Bektaş Veli, Ahmet Gülşehri gibi alim ve şairler eserlerini öz
Türkçe yazmışlardır. Bu nedenle Türk tarihinde Cacabey’in önemi büyüktür.
Cacabey, Rum tekfurları ile yaptığı bir çarpışmada şehit düşmüştür(1301).
Türbesi Cacabey Medresesi yanındadır.
Selçukluların başına II. Mesut’un geçtiği
dönemde İlhanlı komutanı Baycu Noyan, Anadolu’da bağımsız davranıyordu. Malya
ovasında 300.000 kişilik bir ordu Baycu Noyan’ı yenilgiye uğratmıştır. Bundan
sonra Kırşehir ve çevresi yakılıp, yıkılmıştır. Ülke dörde ayrılmış; Kırşehir ve
yöresi Şerafettin Osman’a bırakılmıştır. Yöre halkı bu dönemde vergilerin
ağırlığından bunalmıştır. 1317’de İlhanlı hükümdarının kardeşi Timurtaş
Anadolu’da düzeni sağlamış ve 1322’de bağımsızlığını ilan etmiştir. Timurtaş,
Anadolu karışınca Memlukler’e sığınmıştır.
9 – Beylikler Dönemi
Kırşehir 1365’de Eratna Beyliğinin hakimiyetine
girmiştir. 1381’de Kırşehir yöresinde yaşayan Tatar boylarından Samağarlılar,
Türkmenlerin otlaklarına saldırdıklarını iddia edince, Kadı Burhanettin, Emir
Pir Ali ile Seyidi Hüssam komutasında bir ordu göndererek Türkmenler’i
cezalandırmıştır. 1389’da Mürüvvet Bey, Kırşehir’i ele geçirerek Kadı
Burhanettin’e vermiştir. 1389’a gelindiğinde Yıldırım Beyazıd, kendisine karşı
ittifak kuran Kadı Burhanettin ile Candaroğlu Süleyman Paşa üzerine yürümüştür.
Kadı Burhanettin savaşmak istemediğinden Kırşehir yöresinden çekilmiştir.
Kırşehir Valisi Adil Şah’ın teklifiyle kentin surlarını onartmıştır.
Timur’un 1394’de Anadolu’ya geldiği
sırada, onu destekleyen Karamanoğulları Kırşehir’e saldırarak, şehri
yağmalamışlardır. 1396’da Timur’un geri dönmesi üzerine Kadı Burhanettin,
Karamanoğulları’nın üzerine yürüyerek onları cezalandırmıştır. Kadı Burhanettin
öldürülünce Kırşehir halkı Şehri Yıldırım Beyazıd’a vermiştir. Bu sıralarda
Beyazıd’a sığınan Karakoyunlu hükümdarı Kara Yusuf, kendisinin Timur’a teslim
edileceğinden endişe edince Kırşehir ve çevresi yağmalanmıştır. Timur 1402’de
Ankara Savaşında Yıldırım’ı yenmesi üzerine Kırşehir, KaramanOğullarına
verilmiştir.
Anadolu’da Fetret Devri (1402-1413)
yaşanırken Karamanoğlu Mehmet Bey, Çelebi Mehmet’ten yardım istemiştir. Şimdiki
Çayağzı Kasabasında Cemele Kalesinde görüşmüşlerdir. Karamanoğulları ve
Dulkadiroğulları’nın saldırısına uğrayan, yağma edilen ve zamanla eski
canlılığını yitiren Kırşehir, II.Murat döneminde (1435-1451) Osmanlılar’a kesin
olarak bağlanmıştır.
10 – Osmanlılar Dönemi
Anadolu’da Osmanlı egemenliğinin kesin olarak kurulmasından yani
Fatih Sultan Mehmet’in Anadolu Türk birliğini sağlamasından sonra Kırşehir’de
Celali isyanları dışında XIX.yy.ın sonlarına kadar kayda değer önemli olaylar
görülmez.
Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda Ahiliğin büyük rolü olmuş, düzenli
ordunun yani Yeniçeri Ocağı’nın kuruluşu sırasında Hacı Bektaş Veli’nin etkileri
görülmüştür. Yeniçeriler Hacı Bektaş’ı “Pir” olarak kabul etmişlerdir. Katip
Çelebi Seyahatnamesinde; Kırşehir için, havası güzel bir sahrada kurulduğunu,
üzerinde bir kalesi olduğunu yazmaktadır.
1527’de Hacı Bektaşi Veli’nin torunlarından Kalender Çelebi
Ankara-Kayseri yöresinde ayaklanmıştır. Bu ayaklanma büyüyünce Kanuni Sultan
Süleyman, Sadrazam İbrahim Paşa komutasında bir orduyu 1528’de Kırşehir yöresine
yollamıştır.
1560’lı yıllara gelindiğinde Anadolu’da yoğun bir kargaşa daha
yaşanmıştır. Halkı zorla soyan Hakibe Sührap adlı eşkiyaları cezalandırmak için
Kanuni Kırşehir beyi Memiş Bey’e emir vermiştir. Fakat durum, yani halktan zorla
vergi toplandığı Kırşehir kadısının İstanbul’a gönderdiği mektuplardan
anlaşılmaktadır. 1580’de Kırşehir’de bazı medrese öğrencilerinin ayaklandığı
görülmüştür. Bu öğrencileri cezalandırmak için çıkartılan ferman, bazılarının
işine gelmiş, bunları fırsat bilen bir kısım görevliler halka zulmetmeye
başlamıştır. 1584’de bu ayaklanmayı bastırmak için gönderilen Mısır valisi
Şehzade Mehmet’in adamları bir çete oluşturarak Kırşehir’deki köyleri basmıştır
ve suçsuz insanları öldürerek mal ve paralarına el koymuşlardır.
1604-1605’de Hızır isimli bir eşkıya 500-600 kişilik bir güç ile
Niğde ve Kırşehir sancaklarını istila edip, yağmalamıştır. Onun öldürülmesinden
sonra yerine geçen Bıyık Ali’de, Kuyucu Murat Paşanın Celali isyanlarını
bastırmak için çıktığı sefere kadar, bölgede zulüm ve baskısını sürdürmüştür.
Yine ünlü Celalilerden Tavıl Ahmet Paşanın kardeşi olan Meymun , çevresine
topladığı 7.000 kişi kadar bir kuvvetle Kırşehir ve çevresini talan etmiştir.
Kuyucu Ahmet Paşa, Meymun ve adamlarını yenilgiye uğratarak öldürmüştür (1607).
Devlet otoritesinin zamanla zayıflaması “ayanları” ortaya
çıkarmıştır. Ayanlar Kırşehir ve dolaylarında da etkili olmuştur. Bunlardan
Çapanoğulları Kırşehir’de de etkili olmuştur. Devlet ise, ülke düzeninin
sağlanması ve asker toplanmasında ayanlardan yardım istemek zorunda kalmıştır.
1797 sonunda Vidin ayanı Paspanoğlu Osman ayaklanınca, devlet Çapanoğlu Süleyman
Beyden yardım istemiştir. 0 da Kırşehir ve yöresinden asker toplamıştır. 1799’da
Fransızları Mısır’dan çıkarmak için yapılan hazırlıklar sırasında Çapanoğlu
Süleyman Beyin 1866’da başlayan Osmanlı-Rus savaşına asker göndermesine
karşılık, II. Mahmut, Süleyman Bey’e 1808’de Şarkikarahisar sancağı, 1810’da
Kayseri sancağı mütesellimliğini, 1811’de Kırşehir sancağı müteselliliğini
vermiştir.
Kırşehir XIX. yy. ortalarında önemini yitirmiş ticaret
yolları üstünde küçük bir durak yeri haline gelmiştir. Bu sıralarda nüfusu
yaklaşık 3500 kadardır. Yüzyılın sonlarına doğru Ankara iline bağlı sancak
merkezi halindeki şehrin nüfusu 8.462 olarak gösterilmektedir. Kırşehir kazası
merkez kazadır. 185 köy Kırşehir’e bağlıdır. Bu dönemde Kırşehir’de 4 medrese, 1
idadi, 1 rüştiye, 2 iptidaiye, mahalle ve köylerde 25 sübyan mektebi ve 1 Ermeni
mektebi vardır. 1603 ev, 10 han, 600 dükkan, 6 kahve, 25 cami, 19 mescit, 1
kilise, 1 kışla 1 depo, 1 cephanelik bulunmaktadır. İdadi mektebi 1889’da
yapılarak eğitime açılmış, 1903’de bir tadilat gördüğü belirtilmektedir.
Osmanlının ilk dönemlerinde Kırşehir, Karaman eyaletine bağlı bir
sancak durumundadır. 1867’de sancak haline gelmiştir. 1902’deAnkara’ya bağlı bir
sancak olan Kırşehir’e Avanos, Keskin ve Çiçekdağı ilçelerinin bağlı olduğu
görülmektedir.
***
***
***
***